Çay bulunmasaydı çaydanlık, çay fincanı, kaşık, iş yerinde çay molası, şehirlerarası otobüslerde çay molası olmayacaktı. Neyse ki çay MÖ 2737'de şans eseri keşfedildi. Tüm detaylar haberimizde.
ÇAY OLMASAYDI NE YAPARDIK
Bir gün, Shen Nung bahçesindeki açık bir kapta su kaynatırken, bir çalının birkaç yaprağı kaynayan suya düştü. Nung yaprakları sudan toplayamadan yapraklar suda kaynamaya başladı ve hoş bir koku yaymaya başladı. İmparator merak edip suyu içti ve çay keşfedildi. İmparatorun bu buluşla ilgili düşüncesi çayın susuzluğu giderdiği, ateşi düşürdüğü ve uyku ihtiyacını azalttığı yönündeydi. Çayın adı Çince "ça" kelimesinden gelmektedir. Ruslar çaya "chay", Araplar "shaye" ve Japonlara "cha" diyor. Günümüzde sudan sonra dünyada en çok tüketilen içecek çaydır. 1610 yılında Avrupa'ya tanıtıldı ve başlangıçta ilaç olarak kullanıldı. Ancak o zamanlar Orta Asya'da çay çok değerli bir maldı, bu nedenle çay topları ticaret sermayesi olarak kullanılabiliyordu.
Çayın Avrupa'ya geldiği ilk zamanlarda tüccarlar mide ağrılarını ve romatizmayı tedavi etmek için ateş düşürücü olarak satıyordu ancak doktorlar bir adım daha ileri giderek çayın her derde deva olduğunu söylemeye başladılar. Zamanla çay karşıtı görüşler yayıldı. Fransız bir fizikçi, çayı yüzyılın en uygunsuz yeniliği olarak nitelendirirken, bir Alman doktor da 40 yaş üzerinde çay içen kişilerin ölüme daha yakın olduğunu iddia etti. Çayın günümüzde yaygınlaşmasındaki en etkili etken çay poşetinin bulunmasıdır. Poşet çay mucidi Thomas Sullivan'dı ancak icadının tam olarak farkında değildi. Kahve ve çay ticaretiyle uğraşan Sullivan, müşterilerine sık sık çay örnekleri göndermekteydi. Başlangıçta bu görev için teneke kutular kullandı, ancak daha sonra elle dikilen ipek çantaların bu görev için daha pratik ve uygun maliyetli olduğu sonucuna vardı. Böylelikle poşet çay ortaya çıkmış oldu.