Fyodor Mihayloviç Dostoyevski 1821 yılında Moskova’da dünyaya gelmiştir. Baskıcı, alkol bağımlısı bir baba ve hastalıklı, mutsuz bir annenin altı çocuğundan ikincisi olarak dünyaya gelmiştir. Zor bir çocukluk geçirmiş, pek çok kez hayal kırıklığı yaşamış, hayatı yakından tanıdıktan sonra da roman yazmaya başlamıştır. Nefret duygusuyla henüz küçük bir çocukken tanışmış, aynı şekilde içe kapanık annesinin haline üzülmüş ve romanlarındaki karakterlerinde hep onların üzerinde bıraktığı izlere yer vermiştir.
Hayatı boyunca maddi manevi bir çok zorlukla karşılaşmış, sıradan insanların yaşadığı hiç bir mutluluğu yaşayamamıştır. Sorunlu anne ve babasının yanı sıra kardeş yönünden şanslı çıkmıştır, abisi Mihail her zaman yanında ve destekçisi olmuştur. Hayatındaki pek çok önemli olayı abisi Mihail ile yaşamıştır.
Mühendislik okuluna devam ettiği sürede babasını kaybetmiş ondan nefret etmesine karşın bu ölümden oldukça etkilenmiştir. Hayatı boyunca yakasını bırakmayan sara nöbetlerinin ilkine de bu zamanlarda yakalanmıştır. Mühendislik okulundan mezun olduktan sonra asteğmen olarak İstihkam Müdürlüğü’nde görev yapmaya başlamış ancak askerliği hiçbir zaman sevemediği için burada sadece 1 sene durabilmiştir.
Subaylık yaptığı dönemde hem maaş hem de babasından kalan topraklardan geliri olan Fyodor, anlamsız bir şekilde yaşamaya başlamış. Bohem ortamlara girmiş, kumara başlamış ve eline geçen onca paraya rağmen savurgan hayatı yüzünden maddi sıkıntılar çekmiştir. Görevinden istifa ettikten sonra edebiyata merak salan Dostoyevski, öncelikle Balzac’ın bir eserini Rusçaya çevirmiştir. Devamında yazmaya yoğunlaşarak, ilk kitabı İnsancıklar’ı 1846 yılında tamamlayıp yayımlamış. Ve bu kitabı hem halk hem de eleştirmenler tarafından oldukça beğenilmiştir.
Rus yazarın; yaşlı bir adamın öksüz bir kıza duyduğu sevgiyi ve içindeki çatışmaları konu alan romanı, ünlü eleştirmen Belinski’den, şair Nikolay Neksarov’a varana kadar pek çok kişi tarafından övgü dolu sözlerle takdir edilmiş. Hatta Neksarov, Dostoyevski’den “yeni bir Gogol doğdu” gibi gurur verici sözlerle bahsetmiştir. Ancak genç yazar, küstah tavırları, sinirli ve kaba halleri yüzünden bu dönem gelip geçici olmuş.
Edebiyat dünyası tarafından dışlanan Dostoyevski, dönemin reformcularına katılmayı tercih etmiş. Ancak hükümeti yıkmak istediği gerekçesiyle 23 Nisan 1849 yılında Çarlık polisi tarafından yakalanarak, grubun diğer üyeleriyle birlikte tutuklanmış. Ağabeyinin de içinde olduğu gruptaki herkes, 22 Aralık’ta kurşuna dizilmek suretiyle ölüm cezasına çarptırılmıştır.
Ani bir gelişmeyle, Dostoyevski ile arkadaşları affedilmiş ve cezaları 4 yıl kürek ve 4 yıl adli hapis cezasına çevrilmiş. Sibirya’ya sürgün edilen Rus yazar, burada suç ve ceza kavramları ile tanışmış. Damgalanan, tıraş edilen, taş kırma işlerinde çalıştırılan Dostoyevski, bu dönemde İncil’e sarılmış. Ki bu dönem onun sonradan yazacağı “Ölüler Evinden Anılar” isimli eserinde epey etkili olmuştur.
4 yıllık kürek cezasının ardından er olarak orduya girmiş ve Semipalatinsk’te zorunlu olarak ikamet etmeye başlamış. Burada 5 yıl görev yapmıştır. Bu Dönemde bir subayın karısı olan Mariya Isssyev ile tanışmış ve subay öldükten sonra onunla evlenmiştir. 1858’de sürgün dönemi biten Dostoyevski, Petersburg’a dönerek orada Ölüler Evinden Anılar’ı tamamlamıştır.
863 yılında çok istediği Avrupa yolculuğuna çıkarak, Paris, Londra, Cenevre, Roma, Almanya ve Danimarka’yı gezmiş. 1864 yılında karısını, ağabeyini ve arkadaşı Apollon Grigoriyev’i kaybetmiştir.
Aynı yıl Yeraltından Mektuplar isimli eserini yayımlatmış ve bu romanı eleştirmenler tarafından övgü dolu sözler almış. Adından yazarın başyapıtları olarak gösterilen Suç ve Ceza ile Kumarbaz yayımlanmış. Yazabildiği kadar yazan Dostoyevski, gözlerinin bozulması üzerine 20 yaşında olan Anna Snitkin’i işe almış. 4 Ekim 1866’da tanışan çift kısa süre içerisinde birbirine aşık olmuş ve 8 Kasım’da da nişanlanmıştır.
Anna ile birlikte 1867’de birkaç aylığına Avrupa seyahatine çıkmış ancak ikili 4 yıl boyunca Rusya’ya dönmemiştir. Mutlu evlilikleri, 22 Şubat 1868’te dünyaya gelen küçük kızları Sonya ile taçlandırılmış. Ancak ikilinin mutluluğu ne yazık ki çok uzun sürmemiş. Çünkü Sonya soğuk algınlığına yakalanmış ve sadece 3 aylıkken ölmüştür. Hem Dostoyevski hem de Anna bu olaydan fazlasıyla etkilenmiş. Dostoyevski, o günleri bir arkadaşına yazdığı mektupta “hayatımda hiç bu kadar mutsuz olmamıştım” diyerek anlatmaya çalışmıştır.
Bu olayın ardından Dostoyevski ve Anna, ikinci kez çocuk sahibi olmuş. Lyubov adındaki kızları 1869’da dünyaya gelmiştir. 1871’de ise ilk oğulları Fyodor dünyaya gelmiş. 1875’te doğan Alexey ise tıpkı Sonya gibi fazla yaşamamış ve 3 yaşındayken ölmüştür.
Avrupa’da bulunduğu sırada Budala, Ebedi Koca ve Ecinniler isimli eserlerini yazan Dostoyevski, Anna’nın desteği ve para yönetimi sayesinde borçlarından yavaş yavaş kurtulmuştur. Bu dönemler gayet mutlu olan Dostoyevski’nin tek sorunu kötüye giden sağlığı olmuş. Çocukluğundan beri sara nöbetleri geçiren Rus yazarın hastalığı her gün kendini biraz daha çok hissettirmiş. Ancak o yine de yazmaya devam etmiş ve 1879 yılında Karamazov Kardeşler’i yazmaya başlamıştır. Ve 1880 yılının son aylarında kitabı tamamlayarak, yayımlatmıştır.
25 Ocak 1881’de hastalanan Fyodor Dostoyevski, geçirdiği ciğer kanaması nedeniyle 28 Ocak 1881’de hayata veda etmiş. 3 gün sonra yapılan cenaze törenine başarılı yazar için binlerce kişi katılmış ve Dostoyevski yaklaşık 30 bin insanın eşliğinde son yolculuğuna uğurlanmıştır.